23 Kasım 2010 Salı

LYKİA TARİHÇESİ

 
     İ.Ö. 2. bin Hitit, Mısır ve Mezopotamya kaynaklarında Lukka veya Lukki, Homeros’un İlyada’sında Lykialılar olarak anılan halk, Herodotos’a göre kendilerini Termilai (ki bu adlandırmanın dogru oldugu Lykçe yazıtlarla da ispatlanmıstır) olarak adlandırırlardı. Eski Anadolu dillerinden Luvice ile akraba bir dil konusuyorlardı ve İlyada Destanı’nda Troia müttefiki bir halktı. Yine Hellen antik kaynaklarında Bellerophon ve Khimaira gibi mitosların veya ünlü Tyrins surlarını insa eden ustaların yurdu olarak anlatılan Lykia’da, İ.Ö. 2. bine ait tekil ve dolaylı arkeolojik buluntular mevcutsa da bu döneme ait bir yerlesime henüz rastlanamamıstır. Lykia’nın kısmen daha iyi bilinen tarihi bölgenin İ.Ö. 546 ile 540 yılları arasında Pers egemenligine girmesiyle baslar.

    Tlos Girmeler Magarası’nda ele geçen verilerle, Lykia’da İ.Ö. 4. bin içlerinden baslatılabilen Prehistorik Dönem yasamına dair bazı bilgiler elde edilebilmistir8. Son yıllarda Tlos ve Arsada kentlerinin kuzey dogusundaki Karankılıin’de (Karanlıkin) kesfedilen kaya resimlerindeki bazı motiflerin Latmos kaya resimleriyle benzerligi öngörülmüs olup, Roma Dönemi’nde dahi iskân gördügü anlasılan magara ve çevresi yüzeyindeki görülebilen çömlek parçaları da en erken kullanımın Kalkholithik Çag’a kadar uzanabilecegine isaret etmektedir.

    Su ana kadar İ.Ö. 2. bine ait bir yerlesim izi olmasa da; Ksanthos, Tlos ve Kyaneai’da erken dönem baltalar ile Patara kazılarında Bronz Çag’a ait seramik parçası ve yine erken dönemi isaret eden bir tas balta ele geçmistir. Ayrıca Kuzey Lykia’da, Elmalı Ovası’nda yapılan arastırma ve kazılar sonucu bu bölgedeki yerlesimlerin Geç Neolithik ve Kalkholithik Çaglara kadar uzandıgı belirlenmistir. Bagbası ve Karatas-Semayük’te yapılan kazılarda, yine Neolithik ve Kalkholithik Dönem’e ait kalıntılar, özellikle İ.Ö. 3. bin yerlesimlerine ısık tutan yapı kalıntıları ve küp mezarlar ortaya çıkarılmıstır. Böylece Kuzey Lykia’da Erken Bronz Çag yerlesimine dair kanıtlar bulunmustur. Semayük’teki önemli bulgular arasında, Geç Troia I ile çagdas yapı kalıntıları; Troia I, Thermi ve Poliochni buluntularıyla çagdas küpler; yine Troia I, Tarsus Erken Bronz II, Kusura B buluntularıyla çagdas çanak - çömlek parçaları; Kusura B ile çagdas terrakotta mühürler sayılabilir. Bu sonuç, Anadolu’nun güneybatısında Erken Bronz Çag’a uzanan küçük ölçekli bir yerlesim modelini vermesi bakımından da önemlidir.

    Lykialıların İ.Ö. 2. bin’de bölgedeki varlıklarına dair dilbilimsel veriler vardır. Lykçe’nin Eski Anadolu dillerinden Luvice ile akrabalıgının ortaya konması ve Hitit - Mısır kaynaklarında anılan Lukkalar (Lukkiler) ile Lukka Ülkesi’ndeki bazı yer isimlerinin Klasik Lykia’daki kent isimleriyle fonetik ve cografi uyumu, Anadolu’nun yerli halkı oldukları düsüncesine kesinlik kazandırmıstır. Lukkalılar I. Tuthalia’ya karsı olusturulan Hitit karsıtı Assuva Konfederasyonu’nda yer alırlar. Tell El Amarna arsivlerine göre, İ.Ö. 14. yüzyıl ortalarında Alasia (Kıbrıs) kralı, Mısır firavunu Akhenaton’a (III. Amenophis) yazdıgı mektubunda kıyılarında korsanlık yapan ve her yıl bir kasabalarını yagmalayan Lukkileri sikâyet eder. Lukkalılar Hititlerin yandası olarak Hitit kralı Muvatalli ile Mısır firavunu II. Ramses arasındaki Kades Savası’na katılırlar. Hititlerin batıda yaptıkları askeri girisimler ise Lukka ülkesine dayanır. İ.Ö. 13. yüzyıl sonlarında Ugarit kralı Hammurabi Kıbrıs kralına yazdıgı mektubunda, donanmasını Lukka kıyılarına gönderdigini söyler. Tüm bu veriler ısıgında Homeros’un bahsettigi Lykialılar ile İ.Ö. 2. bin Hitit ve Mısır kaynaklarında adı geçen Lukkalılar veya Lukkilerin aynı halk oldugu kesinlik kazanmıstır. Yani 2. bin kaynaklarındaki “Lukka” adı Hellen dilinde “Lykia”ya dönüstürülmüstür.

     Ayrıca Lykia kıyılarında; 1964’te Gelidonya Burnu’nda, 1984 yılında Aperlai Uluburun’da bulunan ve sırasıyla İ.Ö. 17 ve 14. yüzyıllara tarihlenen batıklar Lykia kıyısındaki liman kentleri Patara, Myra, Limyra’nın Bronz Çag erken yerlesim dönemlerine isaret etmektedir.

     Yine de Hitit ve Mısır kaynaklarında Lukkalılar ve Lukkiler, İlyada’da ise Lykialılar olarak geçen halkın, Büyük İskender’in Lykia’yı fethedip resmi dil Hellence oluncaya kadar, kendilerini “Trmmili (Termilae)” olarak adlandırdıkları bilinmektedi. Nitekim bunu Herodotos’un anlatımları haricinde yerel dildeki yazıtlar da göstermektedir. Aynı isim Patara Yol Kılavuz Anıtı’nda bir yer adı olarak geçmekte ve Kuzey Lykia’da yer alan, hemen yanında Balboura antik kentinin konumlandıgı bugünkü “Dirmil” adının da kökeni olabilecegi belirtilmektedir. Herodotos, Lykialıların Sarpedon öncülügünde Girit’ten Asia’ya, Milyas topraklarına göçtüklerini belirtmektedir. Milyas ise Kuzey Lykia bölgesine karsılık gelmektedir. Her durumda Termillerin (veya Trmmililerin) İ.Ö. 2. bin Lukkaların soyundan bir Anadolu kavmi oldugunu düsünmek mantıklı görünmektedir.

     Lykia Bölgesi’nde 2. bine iliskin bir arkeolojik yerlesime su ana kadar rastlanamamıstır. En erken veriler 1. binden baslar. Mellink, Lykia’da 2. bin yerlesimlerinin kerpiç oldugunu ve bu yerlesmelerin bunun için günümüze ulasamadıgını savlar ve bu savını desteklemek için Myra’da ki St. Nicholaos Kilisesi’nin İ.S. 11. yüzyıla kadar kullanıldıgı halde bugün yaklasık 5 metre alüvyon altından çıkarıldıgını, Myra’ya iliskin 2. bin katmanlarının da çok daha derinlerde aranması gerektigini söyler. Sonuçta bu kaynaklarda Lukkalılar, Homeros’un destanında ise Lykialılar olarak geçen halk, Bronz Çag’da da Akdeniz ve Ege dünyasında etkin olmus görünmektedir.

      Antik kaynaklarda Lykia hakkındaki deginiler net degildir. Homeros’un İlyada destanında (İ.Ö. 8. yy.) Troyalılar’ın en sadık müttefiklerindendir ve Bellerophon mitosu ile bagdastırılırlar. Apollodoros (İ.S. 1. - 2. yy. ise Tyrinsli Proitos’un tahtını Lykialı kayınbabasının gönderdigi birliklerle yeniden ele geçirdigini anlatır.

      Strabon (İ.Ö. 1. yy. - İ.S. 1 yy.) Tyrins duvarlarını insa eden Kyklopların Lykia’dan geldigini belirtir. Antik kaynaklarda Lykia hakkında yazılan seyler özet seklinde ve geneldir. Birkaç yazar Lykia üzerine kitap yazmıstır fakat bunlar genellikle cografya kitaplarıdır. Örnegin Cornelius Alexander Polyhistor’un (İ.Ö. 2–1 yy.) Peri lykias adında iki kitaplık bir eseri vardır. Polyharmus (İ.Ö. 2. yy?) ve Alabandalı Leon (İmp.Dön.) iki kitaplık Lykiaka yazmıslardır. Delos’da Apollon’a yazdıgı hymnoslarla tanınan Olen’in Lykialı oldugu söylenir. Pausanias bir pasajında onun Hyperborealı oldugunu anlatırken, bir baska pasajında Lykialı oldugunu söyler. Suda (İ.S. 10. yy.) ise Olen’in Ksanthos’tan geldigini söyleyen Kallimakhos’tan ve Alexander Polyhistor’dan alıntı yaparak, onun Lykialı kökenini benimsemistir.

       En iyi bilinen Lykialı yazar İ.Ö. 4. yüzyılda iki kitaptan olusan “Lykiaka” adlı eserin yazarı ve Hellen kökenli oldugu söylenen Ksanthoslu Menakrates’tir. Bu eserden ele geçen bes parçanın ikisinden çıkarılan sonuçlara göre, Menakrates Lykia’nın mitolojik geçmisini ortaya koymaya çalısmıstır. Bir diger kaynak ise İ.S. geç 5. ve 6. yüzyıllarda yasamıs olan Lykialı Capiton’dur. Capiton’un orijininden hiç fragman ele geçmese de bu esere atıf yapan kaynaklardan anlasıldıgına göre cografyacıdır. Phaselis İ.Ö. 4. yüzyılda yasamıs tragedyacı Theodektas’ı yetistirmistir. Lykia için bir diger kaynak da Aristoteles’in 158 politeia’yı tanımladıgı korpusunda yer alan Lykion Politeia adlı eseridir.

    Herodotos’a göre, Lykialılar Girit’ten gelmislerdir. Herodotos, Girit’in barbarlarca iskân edildigini ve böylece Lykialıların da barbar olduklarını kabul eder. Menandros da Lykialıların barbar olduklarını söyler. Strabon Anadolu yarımadasında on altı ırk yasadıgını ve bunların üçünün Hellen, digerlerinin ise barbar olduklarını belirtmistir. Strabon, Epheros’tan alıntı yaparak, Miletos kentinin Sarpedon’un Girit’ten getirdigi kisilerce kuruldugunu anlatır. Apollodoros Sarpedon ve Minos arasındaki bir savastan sonra Miletos’un gelip Milet’i kurdugunu, Sarpedon’un ise Lykialılar ile savas halinde bulunan Klix ile müttefiklik kurarak Lykia’ya kral oldugunu anlatır. Bütün bunlara dayanarak Lykialıların Girit kökeni pek çok bilim adamı tarafından ciddi sekilde öne sürülse de, Girit kökeninin dogru olmadıgı anlasılmıstır. 1903 yılında Girit Phaistos’da bir sarayın kalıntıları arasında bulunan ve üzerinde toplam 242 ideografik isaret tasıyan pismis toprak bir disk üzerinde, Lykia’nın semerdamlı lahit mezarlarına oldukça benzeyen bir sekil yer almaktadır. Ne oldugu ve anlamı bugün için henüz bilinemeyen ve yaklasık İ.Ö. 18. yüzyıl sonlarına tarihlenen bu diskin üzerindeki isaretlerin benzerleri Anadolu’da vardır ve baska bir örnegi bulunmayan bu belgenin Güneybatı Anadolu’dan Girit’e getirilmis olabilecegi üzerine görüsler vardır. Yukarıda kısaca deginildigi ve O. Aksit’in de önerdigi üzere “Termiller”, Lykia’da yine aynı köklere sahip bir kabile veya bir grup adı gibi algılanmalıdır ve Phaistos diski de Anadolu’dan Girit’e geçmis olmalıdır. Nitekim Herodotos, Sarpedon’un annesi olarak aktardıgı aslen Asialı Europe’nin, Hellenlerin bu adla andıkları kıtaya hiç ayak basmadıgını ve Phoinike’den Girit’e oradan da Lykia’ya gittigini vurgular. Fakat su da unutulmamalıdır ki, Hitit metinlerinde “Lukka”, Hellen kaynaklarında “Lykia” olarak anılan cografya ve halkın adına, kendi dillerindeki yazıtlarda rastlanmamıstır. Lykçe yazıtlarda kendilerini ve bölgelerini hep “trmmili” veya “trmmisn” olarak tanımlayan bu halkın, neden Hititçedeki “Lukka” veya benzer bir tanımlamayı (yani İ.Ö. 2. binde tasıdıkları adlarını) kullanmadıkları belirsizdir.

     İ.Ö. 8. - 7. yüzyıllardaki kolonizasyon hareketlerinden Lykia’nın dogusundaki birkaç kentin etkilendigi kabul edilir. Lykia’nın bu hareketten kendini koruyabilmis olması da kısmen güçlü bir deniz ve kara gücüne baglı olmasıyla açıklanabilir. Dogu’da Phaselis, Rhodiapolis ve belki de Gagai, Korydalla kentlerinin kolonizasyonla baglantıları özellikle Rhodiapolis kazılarıyla kesinlik kazanabilir. İ.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’daki en önemli siyasi güç kabul edebilecegimiz Lydia Krallıgı’nın, Lykia üzerinde herhangi bir sekilde egemenlik kurmadıgına dair Herodotos’un anlatımı referans kabul edilebilir. Nitekim Herodotos, “…Halys ırmagının beri yakasındaki ulusların, Kilikia ve Lykia’dan gayri hepsi boyun egmis, Kroisos’un egemenligini tanımıslardı…” ifadesiyle bunu açıkça belirtmistir. Anlatımın devamında Kroisos’a boyun egen halkların listesini verir. Herodotos’un anlatımına göre, Karia ve Pamphylia bölgeleri Lydia egemenligini kabul etmisti. Bu durum, cografi olarak bu ikisinin arasında uzanan Lykia’nın kendi bagımsızlıgını koruyabilmesi için kuvvetli bir kara ve deniz gücüne, dahası Lykia kentlerinin (veya beylerinin) bu güçlerini birlestirip organize hareket edebildikleri ulusal bir ruha sahip olmalarıyla açıklanabilir. Nitekim Lykia’ya dair yukarıda bahsettigimiz 2. bin verileri ve Homeros’un Troia Savası anlatımları da bu fikri desteklemektedir. Lykia’da yürütülen arkeolojik arastırmalarda da Lydia egemenligine isaret edebilecek bir veri su ana kadar kayda geçmemistir. Strabon’un Sardes kenti anlatımında ise tam aksi bir sonuç çıkmaktadır. Nitekim Strabon, Kallisthenes’i kaynak göstererek, Lydia Krallıgı’nın yönetim merkezi Sardes kentinin önce Kimmerler ondan sonra Trerler ve Lykialılar tarafından zapt edildigini anlatır. Sayet Strabon’un bu anlatımı dogru ise, Lykialılar kuzeye bir istila seferi düzenlemis olmalıdırlar.

     Biz Lykia’nın tarihi hakkında en erken anlatımları Hekataios ve Herodotos’ta buluruz. Bu nedenle Lykia tarihi hakkındaki daha net bilgilerimiz, Perslerin bölgedeki varlıklarıyla baslar. Fakat Lykia’nın Pers isgalinden Büyük İskender’in gelisine kadar politik tarihi hakkında fikir sunabilecek edebi, epigrafik, nümizmatik ve arkeolojik verileri bir araya getirildiginde, bu dönemde belirli diger bölgelerle -Pers ve Hellen– iliskileri hakkında bilgi edinilebilse de, bölgenin kendi iç tarihi hakkında çok az sey
söylenebilir.

    İ.Ö. 546 ile 538 tarihleri arasında (Perslerin sırasıyla Sardes ve Babil’i isgali) bir zamanda Perslerin Med kökenli generali Harpagos, İonia kıyı seridini ele geçirdikten sonra, Pedasalılar dısında karsı koymadan teslim olan Karia’yı ve Herodotos’ta hazin bir sekilde sonlanan, Ksanthosluların karsı koymasından sonra da Lykia’yı ele geçirmistir.

    Pers hakimiyetinin gelisi, idari organizasyonun gelisiminde süphesiz itici bir güç olmustur. Bazı bilim adamlarının isaret ettigi gibi, Pers hâkimiyeti sadece sözde kalmıs gözükmektedir ve bu dönemde bölgede hiç Pers garnizonu kurulmamıs gibidir. İleride ayrıntılıca deginecegimiz üzere, nümizmatik veriler Lykia dynastlarının kendi adına sikke bastırabildiklerini ve böylece belirli bir otonoma sahip olduklarını göstermektedir.
     
     Ancak Persler, bölgenin bundan böyle kendi çıkarları dogrultusunda yönetilmesi (en azından verginin sorunsuz alınması ve stratejik önemdeki limanların güvenli sekilde kullanılabilmeleri) için gerekli girisimlerde bulunmus olmalıdırlar. Nitekim genel kanıya göre; kısa süreli kesintiye ugrasa da, bu dönemden sonra Lykia kentleri, Limyra Dynastı Perikle’nin Satrap İsyanı’na katılmasına kadar, Pers Büyük Kralı’na vergi ödeyen yerel beyler -dynastlar- tarafından yönetilmistir. Lykia’nın Pers hakimiyetine dahil olduktan sonra, Büyük Dareios’un reformlarına kadar, İonia ve Karia ile birlikte Sardes’e baglı oldugu kabul edilir. Lykia Dareios’un Skythia Seferi’ne katılmamıs görünse de Herodotos, altı yüz gemiden olusan donanma haricinde Dareios’un kara ordusunun yedi yüz bin atlı ve yayadan olustugunu; kralın, ordusundaki halkları Asurca ve Hellence olmak üzere iki dikilitasa listeledigini, imparatorlugundaki ulusların hepsini sefere götürdügünü belirtir. Su halde bu konuda kesin bir yargıya varmak mümkün görünmemektedir.

      Lykia, I. Dareios’un İ.Ö. 516/515’te yıllık olarak 400 gümüs talent vergi ödemekle yükümlü kıldıgı ilk satraplıgı olusturan ülkeler arasındaydı; her üye kendi payına düsen vergiyi ödemekle sorumluydu. Bu durum yani bölge kentlerinden verginin toplanarak merkez satraplıga iletilmesi gerekliligi, Lykia’da merkezi bir idare seklinin varlıgını gösterebilir. Nitekim I. vergi bölgesi içinde Lykia ile beraber İonialılar, Asia Magnesialıları, Aiolialılar, Karialılar, Milyaslılar ve Pamphylialılar sayılmaktadır. Üye her ülkenin esit kosularda vergi ödedigi düsünülse bile, Lykia kentlerinin yıllık en azından 57 talent (yak. 1500 kg.) gümüs ödemeleri gerekirdi. Her yıl bu orandaki bir verginin kentlerden toplanması ise organize bir teskilatlanmayı gerektirirdi. A. H. M. Jones İ.Ö. 5. yüzyılın ortalarında Lykia’nın Attika-Delos Birligi’ne 10 talent vergi ödemesinin müsterek bir hazineye ve bu vergiyi ödeyebilmek için düzenli finansal bir organizasyona sahip olması gerekliligini belirtmistir. Bu dönemde Ksanthos, Lykia’nın geri kalanıyla Pers egemenler arasında idari baglantıyı saglamıs göründügünden, bölgenin siyasi merkezi ve en önemli kenti konumundaydı.

     Bryce, Herodotos’un anlatımından yola çıkarak, Perslerin kontrolü ve gözetimi altında Ksanthos’un diger Lykia kentlerinden gelen yerlesimciler tarafından yeniden iskân edildigini ve Ksanthos’taki dynastlıgın Perslerin talimatıyla kurulmus olabilecegini önermektedir. Ksanthos’taki son bulgularla İ.Ö. 7. yüzyıla kadar giden kabartma bezemeli anıtlar ve Pers isgali öncesine tarihlenen ve Lykia beylerinin mezarları olarak yorumlanan kabartmalı dikmelerin varlıgı, “beylik” sisteminin Pers isgali öncesinde Lykia’da zaten mevcut oldugunu belgeler. Ayrıca Herodotos’un aktardıgı gibi, İ.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Lydia kralı Kroisos’un egemenlik altına alamadıgı iki halktan biri Lykialılardır ki, bu onların kuvvetli bir yönetim ve askeri organizasyon ile Lykia kentlerinin ortak hareket edebilme kabiliyetine sahip olduklarına isaret eder. Daha erken bir kaynak olan Homeros’un İlyada destanında, Lykialılar iki bey önderliginde Troia’ya gitmislerdi. Genelde “dynast” olarak tanımlanan yerel beyler veya üyesi oldukları aileler (ki bunlar aynı zamanda büyük toprak sahipleridir) Pers isgali öncesinde de siyasi erki temsil ediyor olmalıydılar. Bu sonuç su anlama da gelmektedir ki, Lykia’da sikke basımının en erken İ.Ö. 525/20 tarihlerinde baslamasının temel nedenlerinden biri, Ksanthos dynastlıgının yeniden yapılandırılması veya kurulmasından ziyade, aynı tarihlerde Dareios’un düzenlemeleri sonucu dahil edildigi vergi mükellefligi olmalıdır. Aslında Ksanthos kazılarından elde edilen arkeolojik bulgular kentin Herodotos’un bahsettigi ölçüde tahrip olmadıgını göstermektedir. Ksanthos kazıları sonucunda yayınlanan ve Pers hakimiyetinden hemen sonraya tarihlenen bir grup seramik buluntu Attika etkilidir.

      İsokrates (İ.Ö. 436-338) Lykia’nın Persler tarafından ele geçirilmedigini söyleyecek kadar ileri gitmistir. Bu durum kesin dogru olmasa da Lykia, özel kosulların dayatmasına göre, güçlü komsuları karsısında kısmen özgür kalan bir bagımsızlık gelistirdi. Bu yüzden, Lykialılar İ.Ö. 500–494 yılları arasındaki İon Ayaklanması’na katılmadılar. Herodotos, ayaklanma sırasında özellikle Kıbrıs’ın ve Karia’nın da isyan ederek İonlarla isbirligi yaptıgını anlatmasına ragmen, Lykia’yı hiçbir sekilde anmamıstır. Lykia, Kserkses’in İ.Ö. 480’de Hellenistan’a yaptıgı sefere 50 gemi ile katılmasına ragmen çok geçmeden, İ.Ö. 452/51, 451/50 ve 446/45 yıllarında, Atina tribut listelerinde görülmektedir. Konumuz açısından, Kserkses’in seferinde (özellikle Salamis’te) Lykia’nın rolü önemlidir. Çünkü Herodotos bu seferde Lykialıların komutanı olarak “Kossikas oglu Kybernis”i  belirtir ki, aynı kisi “Harpya” Anıtı’nın sahibi olarak önerilir. Böylece bu tarihsel gelisme mezar üzerindeki kabartmaların ikonografisini de etkilemis görünmektedir. Konu ileride ayrıntılı biçimde tartısılacaktır. Herodotos’un sefere katılan halkların seflerini saydıgı anlatımına göre, Lykia’nın batı komsusu Karia’nın birliklerine üç sef öncülük ederken, Lykialılar tek sef veya komutana sahiptiler. Herodotos donanmayı anlatırken Lykialıların askeri giyim kusam gelenegine dair bilgiler de verir. Buna göre; Lykia savasçıları zırh olarak gögüslük ve dizlik giyiyorlardı; silah olarak kızılcık agacından yay, dikensiz kamıs ok ve mızrak, kılıç ve hançer tasıyor, omuzlarına keçi postu atıyor, baslarına çepeçevre tüyler takılı keçe baslık takıyorlardı. Sefere katılan diger ulusların anlatımında, adları okunamayan fakat Khalybialılar olabilecegi önerilen bir halkın Lykia isi mızraklar tasıdıgını, Lykialılardan ayrı anlattıgı Milyaslıların da Lykia yayları tasıdıklarını belirtir. Bu anlatım da, Lykialıların daha o zamanlar silah yapımında usta olduklarına ve sefere silah donanımı saglayarak da katkıda bulunduklarına isaret eder. Yine Herodotos’un İon Ayaklanması kapsamındaki Lade Savası anlatımında, savasa katılan İon kentlerinin gemi sayıları verilmektedir. Buna göre Priene on iki, Myus üç, Teos on yedi, Erythrai sekiz, Phokaia üç, Samos altmıs, Lesbos yetmis, Khios yüz, Miletos seksen gemiyle katılabilmislerdi. Pers korkusuyla son ölüm kalım mücadelesine girisen bu kentler ellerinde ne kadar gemi var ise savasa sürmüslerdi ki, Miletoslular yedekte bir tek gemi bırakmadan katılmıslardı. Güçlü İon kentlerinin sahip oldukları bu gemi sayısı bize Lykialıların, Kserkses’in Hellen seferine yardım için gönderdigi elli geminin hiç de azımsanmayacak bir deniz gücü oldugunu göstermektedir. Nitekim Lykia bey ve kentlerinin, kendi savunmaları için yeteri miktarda deniz ve kara gücünü bölgede bulundurdugu varsayıldıgında, önemli ölçüde bir askeri donanıma sahip oldugu söylenebilir.

     Tribut listelerinde Lykia’nın Birlige katkı olarak yıllık 10 talent gümüs vergi ödedigi belirtilmistir. Bu oran vergi ödeyen diger üyelerle karsılastırıldıgında oldukça küçük bir miktardır. Bu durum Atina bakıs açısıyla önemli olanın bölgeden alınan vergiden ziyade, Lykia limanlarının Akdeniz ticareti ve donanma için stratejik önemde olmasıyla açıklanmaktadır. Lykia’nın tribut listelerinde gözükmesi, Atinalı komutan Kimon’un Eurymedon’a yelken açtıgında (İ.Ö. 468) Lykia’yı da Delos Birligi’ne katılmaya zorlamıs olabilecegini gösterir. Keza Diodoros’un (İ.Ö. 1.yy.) anlatımları da buna isaret ediyor olabilir. Plutarkhos, Kimon’un Phaselis’i kendisine katılmaya zorladıgını anlatmıstır. Yani Kimon Eurymedon savasından önce birçok Lykia kentini Birlige katılmaya zorlamak için askeri güç kullanmıs, Perslerden ayrıldıklarını garantileyecek ve gelecekleri için bir güvence olarak hizmet görecek olan askeri yardımlarını listeye dökmüstü. Nitekim Ksanthos’ta kazıcıları tarafından yaklasık İ.Ö. 470-460 yıllarına tarihlenen yıkım katmanı, bazı arastırmacılar tarafından Kimon’un seferiyle bagdastırılmıstır. Bryce ise kesinlikle bu tahribattan önce yapılmıs olan “Harpya” Anıtı’nın hiç tahrip görmemesi ve tamamen saglam kalmasından yola çıkarak, bu yıkımın olası bir yangın veya baska felaketten kaynaklanmıs olabilecegini belirtmistir. Bu durumda aynı sorgulama, Akropol’deki daha önceki bir yıkım katmanı için, Ksanthos’un Persler tarafından ele geçirilmesi hususunda da yapılabilir. Zira Herodotos’un aktardıgı sekilde, Ksanthoslular kendi kentlerini atese vererek, kadınlarını ve çocuklarını öldürüp savasta yok oldular ise; Perslerin bölgeye gelisinden önce insa edilmis “Aslanlı Mezar” veya yakın zamanda kabartmalı blokları ele geçen anıtlar neden hiç tahrip olmamıstır?

     Tribut listelerinde Telmessosluların Lykialılardan ayrı anılmaları, Telmessos’un Ksanthos vadisiyle baglantılı cografi konumundan dolayı akla yatkın görünen sıkı Lykia baglarıyla birlikte, bagımsız bir sehir olabilecegini de gösterir. Zira çogu tarihçi tarafından sıkça bir Karia kenti olarak anılmıstır. Aslında ele geçen bir listede Lykia’nın Lykioi kai sun(teleis)  olarak geçmesi, bölgede çesitli birimlerin gruplasmasına ya da idari nedenlerle kendisine farklı birimlerin baglandıgı bir Lykia bölgesine isaret edebilir. Letoon’da bulunan üç dilli yazıt, Lykia’da ki politik yapıya ve sunteleis’in anlamına biraz ısık tutar. M. Wörrle, Letoon yazıtında “Lykialılar ve Perioikoi’dan bahsedilmesinin, biri Limyra’dan digeri Telmessos’tan iki Ptolemaik yazıtla paralellik gösterdigine isaret ederken; perioikoi teriminin sehir sakinleri ile dısarıda oturanlar arasındaki yasal ayrımı yansıttıgını ileri sürer. Ne olursa olsun sayet Lykia, yurttaslar ve perioikoi seklinde yasal iki gruba bölündüyse, Atina tribut listelerinde geçen sunteleis ifadesinin, Atina’nın bakıs açısından formüle edilen bu ayrımı yansıttıgı düsünülebilir. Sunteleis ifadesinin olası bir baska açıklaması da, Telmessos’un Lykia’dan ayrı bir birim olarak tribut listelerinde varlıgının gösterdigi gibi, ikincil öneme sahip alanların kendisine idari nedenlerle baglandıgı bir Lykia bölgesi olasılıgıdır. Bunun için çok az kanıt bulunsa da, ülkenin Lykçe karsılıgı olan trimmis, olasılıkla Ksanthos Vadisi’nin dısına çıkmayan sınırlı bir alanı anlatmak için kullanılıyordu. Bu olasılıklara ragmen, Atina tribut listelerinde geçen “sunteleis” ifadesinin anlamını açıga çıkaracak kesin bir kanıt yoktur.

     Lykia’nın Attika – Delos Birligi’ne üyeliginin her durumda yaklasık İ.Ö. 430 yıllarında kesinlikle son buldugu genel olarak kabul görmüstür. Tarihçi Thukydides’in anlatımına göre, Atinalı komutan Melesandros, Birlik adına vergi toplamak amacıyla geldigi Lykia topraklarında, İ.Ö. 430/29 yıllarında öldürülmüstür. Lykia’nın İ.Ö. 5. yüzyılın son çeyregindeki tarihi olaylarının anlatıldıgı Ksanthos Üç Dilli Yazıtı’nda da yine “Melesandros” ismi geçer. Henüz içerigi tam anlasılamayan Lykçe yazıta göre, Trbbenimi adında bir Lykia beyi veya komutanı, Melesandros ve ordusunu yenmistir. Her durumda Lykia, yaklasık İ.Ö. 440/30’lardan sonra Delos Birligi’nin bir üyesi görünmemektedir.

     İ.Ö. 490 yılında Marathon’da baslayan ve yaklasık kırk yıl boyunca belirli aralıklarla devam eden Hellen – Pers savasları, yüzyılın ortalarında yapılan bir antlasmayla geçici olarak son bulur. İ.Ö. 449 yılında yapılan Kallias Barısı sonucunda Pers ve Hellen donanmalarının hareket sınırları olarak, Orta Lykia kıyılarındaki Khelidonia (Gelidonya) Adaları belirlenmistir. Daha sonraki yıllarda, Peleponnesos Savasları sırasında (İ.Ö. 431-404) Lykialıların nasıl bir rol oynadıgı bilinemiyorsa da, yukarıda degindigimiz gibi, Atinalı komutan Melesandros’un öldürülmesi Lykia beylerinin Pers – Sparta ittifakına uygun hareket ettiklerine isaret eder. İ.Ö. 5. yüzyılın sonlarında Lykia beyleri ve kentlerinin kendi aralarında da mücadele etmis oldukları, özellikle Ksanthos Yazıtlı Dikmesi’nde okunur. Nümizmatik verilerden ve yerel dildeki yazıtlardan anlasıldıgı kadarıyla, Lykia’nın kendi içindeki bu çatısmalar İ.Ö. 4. yüzyılın ilk çeyregi boyunca devam etmistir. İ.Ö. 4. yüzyılın ilk çeyregi sonlarında Dogu Lykia’da Limyra beylerinin, özellikle “Lykia Kralı” olarak da anılan Limyra beyi Perikle’nin, egemenlik sahasını genisleterek Lykia’nın büyük bir bölümüne hükmettikleri anlasılmaktadır. Lykia, İ.Ö. 360’larda Limyra Dynastı Perikle önderliginde Satrap İsyanı’na katılmıstır. İsyanın basarısız olması, Lykia’da “dynastik sistem” olarak adlandırılan yönetim biçiminin de sonu olmustur. Nitekim bu tarihten itibaren Lykia beylerinin otonomilerinin ve egemenliklerinin sembolü olan sikke basımı ve plastik bezemeli mezar anıtları (dikme, tapınak biçimli veya temenoslu anıt mezarlar) ortadan kalkmıs görünmektedir. Bu isyanın bastırılmasından sonra Pers Büyük Kıralı III. Artakserkses, Lykia’yı müttefiki Karia’nın hakimiyetine bırakmıs gözükür. Fakat Karia egemenliginin Lykia’nın tamamını kapsayıp kapsamadıgı veya ne kadar sürdügü tartısmalıdır. Konumuzun içerigi geregi bu tartısmalara deginilmeyecektir. Her durumda Lykia, ya dogrudan ya da Hekatomnidler aracılıgıyla, İskender’in gelisine kadar Pers egemenliginde kalmıstır.

(KAYNAKÇA: Arkaik Dönem plastik eseri ışığında Lykia İkonografisinde yerel ve yabancı unsurlar. ŞÜKRÜ ÖZÜDOĞRU)

     İÖ. III. Yy.a gelindiğinde Lykçe ortadan kalkmış yerini Hellenceye bırakmıştı. Hellence kent adları bu tarihten sonra ortaya çıkmıştır. Lykia IV. Yy. da birlik çabalarına girişir, Limyra beyi Perikles bu birliğin oluşmasını sağladı. Bu birliğin her yıl sonbaharda toplanan bir senatosu vardı. Senatado birlik işleri görüşülüp, savaş, barış, ordunun düzenlenmesi, birlik hazinesinin ne şekilde harcanacağı karara bağlanırdı. Senatoyu Lykiarkhes denilen ve bir yıl için seçilen bir başkan yönetirdi. Lykia Birliği, oy verme hakkına sahip 23 kentten oluşuyordu. Altı kent üç oy verme hakkına sahipti; Ksanthos, Patara, Pinara, Tlos, Myra, Olympos.

    Sulla döneminde, Kybiratis bölgesi de Lykia'ya eklendi. Kibyra, Oinoanda, Bubon ve Balbura kentleri de ikişer oy hakkıyla birlikte temsil edilmeye başlandı. Antik dönemdeki nüfusu 200.000 kişi olarak tahmin edilmektedir. İS. 141 yılındaki depremle yerle bir olan Lykia kentlerinin imarı için Rhodiapolis'li zengin Opramoas büyük yardımlarda bulundu Lykia, 

    İS. 5 Ağustos 240 tarihinde meydana gelen büyük depremle, sönükleşmeye yüz tuttu. Bizans Çağı'nda Lykia kentleri küçülerek yaşantılarını devam ettirdiler. MS. 7. yy da başlayan Arap akınlarıyla birer birer yok oldular. Lykialılar, soylarını babalarına göre değil annelerine göre ifade ederlerdi. Tüm Lykia, mezarlar ülkesi görünümündedir. Çoğu B.İskender'den öncesine aittir.

(KAYNAKÇA: www.arkeolojidunyasi.com )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder